Loch Ness Gölü Canavarı

Şimdi sizlere, İskoçya’nın en büyük ikinci gölü olan “Loch Ness” ile sıkı sıkıya ilintili bir hikaye anlatacağım. Özet bir anlatımla;

Bir zamanlar (ilk yazılı kayıtlar 6. yüzyıla aittir), Loch Ness gölünün çevresinde yaşayan bir grup insan, bu büyük gölün içerisinde devasa bir canavarın yaşadığını iddia etti. Bu iddialarla birlikte o dönemde, bu canavarın bir kişinin ölümüne neden olduğuyla ilgili söylentiler de halk arasında yayılmaya başlamıştı. Başlangıçta oldukça az sayıda insandan oluşan bu grup zamanla, canavarın varlığına inanan ve hatta onu kendi gözleriyle gördüğünü iddia eden birçok insanla dolup taştı. Bu durum öyle bir boyuta ulaştı ki o zamana kadar gölde sadece sıradan birkaç balık türünün yaşadığı kanaatinde olan halkın birçok üyesi, Loch Ness Gölü Canavarı’na inanmaya başlamıştı.

Eh, işin içinde “insan” varsa bu hikaye elbette burada kalamaz 🙂

Halkın büyük bir çoğunluğunun canavara inanıyor olması, hâlâ bu hikayeye inanmayan insanların var olduğu gerçeğini değiştiremiyordu. Ancak bir noktada halk kendi içinde bölünerek canavara inananlar (Nessie) ve canavara inanmayanlar (Anessie) olarak iki farklı isimle anılmaya başladı.

Bu yaratığın hikayesi, 6. yüzyıldaki hâliyle kalmadı. 1900’lü yılların başarında, bir grup bilim insanının yapmış olduğu bilimsel araştırmalar hikayenin modern bir boyut kazanmasına neden oldu. Son teknoloji imkanlarıyla yapılan bu araştırmalar, aslında epistomolojik bir sorunu ortaya koyuyordu:

“Gözlemleyemediğimiz bir şeyin var olup olmadığını nasıl belirleyebiliriz?”


Genel bir bakış açısıyla Loch Ness Gölü Canavarı’nın hikayesi, aslında -modern anlamıyla- inanç sistemlerinin bireysel ve toplumsal düzeyde gücünü sorgulatıyor. Öyle ya, neticede ‘İnanç’ gözle görülemeyen lakin var olduğuna inanılan bir şeydir.

Ne dersiniz, bu hikaye ve “nessie-anessie” mefhumları sizlere de bir yerden tanıdık gelmiyor mu?

Yorum yapın